Ateş çevresinde veya ellerde meşale olarak oynamalardan bazı örnek çeşitler vardır. Bunların, “seyirlik yerlerinde oyunu gece görülebilir halde yürütmek” ihtiyacından doğmuş tertipler olduğunu düşünmek sathî bir görüş olurdu. Bazılarında ateşperestlik gibi dinî menşelere kadar gerilemek belki mümkün olabilir. O gibi adetlerin din dışına çıkmış olan kalıntıları bugünkü folklorda bazen görülebilir. Araştırmaların dünya folkloru ölçüsünde mukayeseli tutulması bu bakımdan bazen ipuçları sezindirebilir. “Işıklı oyunlar” yerine “Ateş ve Oyun” başlığını kullanmak böylece sebepsiz değildir. Her ateşin ışıklandırıcılığı, il’veten bir fayda sebebi kalır.
Balıkesir’deki düğünlerde gelinin eline kına yakılırken kızın arkadaşları elde ışıklı tuttukları mumlarla gelinin arkasında pırıl pırıl dizilip dönmeye başlarlar. Bu tören boyunca oyun havası çalınır. Elazığ’da ellerinde mumlarla oynanan tertipler vardır: Gelin Karşılama Havası, Çayda Çıra Oyunu gibi. Safranbolu düğünlerinde sağdıcın tepesinde içi renkli mumlarla dolu ışıklar saçan bir tepsi tutarlar. Tepsi böylece tutulmakta iken başın “tepe”sine biraz oturtulmuş da bulunur. “Sini çevirmesi” dedikleri bu görenek sırasında Kabem adlı türkü söylenir. Böylece bir nevi “kutsal mihrak” düşüncesi devamda gibidir. Kına gecesinde ise yanan mumlar tepsisi bu sefer gelinin tepesi üstünde tutulur. Bu tarz mumlu düğün ve eğlence gösterileri yurtta hâlâ epey yaşıyor.
Uludağ yöresi Türkmenlerinde ısı ve ışığı temsilen 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan geceye “Ateş Gecesi” denir. Köy alanında gece ateş yakılır ve üzerinden atlayarak oyun oynarlar ve türkü çağırırlar. Bu oyunlar hûşû içinde devam eder. Yılda bir kere yapılır. Tarihi belli olduğuna göre, inancın aslı faslı acaba nedir? (Hıdrellez olduğu açıktır.)
Zaman kaydı itibariyle belirli yılçağlık devre gösterileri, dikkate alınmağa değer ayrı bir konudur. Meselâ “sayacı kutluğu” bu cümledendir. Koç katımından sonra çoban ve arkadaşı olan “sayacı” oba oba dolaşır ve Tuluk Oyunu oynarlar. Tuluk Oyunu, Bor’da tabak ezen ağanın oynadığı Tuluk Oyunu kıyafetine benzeyen bir kılıkla oynanır.
Sinsin Oyunu, çoğu zaman düğün gecelerinde yapılan ateş çevresi göreneğiyle hemen hemen yurt çapında bir gelenektir. Öte yandan, Sinsin kayın ağacının da bir adıdır ve bu ağaç Şamanlıkta kutsal olarak devam etmiştir. İlk Bizanslı elçiler Asya’ya gittiklerinde Türklerin ateş çevresi çalgılı oyunlarını görmüşler ve dönüşte yazmışlardır.
Uludağ Türkmenlerinde ısı ve ışığı temsille yürütülen oyun, taklitçi oyunlar cümlesinden olarak vardır.
Adapazarı Çerkez göçmenleri arasında Kafkas geleneğinden olarak Türkçe “Ateş Oyunu” adıyla Karasu köyünde hâlâ bir oyun devamdadır. Armonika ve davul çalarak oynarlar ki armonika son nesillerde Kafkaslarda zurnanın yerini almıştır. (Aynı köyde Pata Pata adlı bir de başka oyun vardır). Bunlar Asya göreneklerindendir.
Türk ülkelerinde ateşli ve ışıklı oyun örneklerine her rastgelinişte meşhur Türk efsanesini hatırlamamak mümkün olmayacaktır. Bu Dokuz Oğuz menkıbesine göre bir gün Oğuz ülkesindeki ırmaklar kenarında bulunan ağaçlara gökten nur inmiş, bu ağaçların etrafında otuz kadem nısıf (yarı, yarım) kutrunda gümüşten bir daire vücuda gelmiş ve ağaçlardan saz sesleri yükselmeye başlamış, dokuz ay on gün sonra bu ağaçlardan birinin karnı şişip yarılarak, içinden gümüş emzikli çocuklar doğmuş, bu çocuklardan büyüyüp hükümdar olanın otağına, bir gece bir melek girerek ona yerle gök ilmini öğretmiş ve hükümdar kardeşleriyle sefere çıkarak dört bucağı kuşatmış. Ancak otuz batın (nesil) sonra gelen diğer bir hükümdar talip olduğu kıza başlık olarak Kurt Dağı’nı verdiği için Türk yurdunun sihrini kaybetmiş. Ana yurttan “göç göç” sesleri duyarak göç edilmek zorunda kalınmış, nihayet beş ordunun torunları “Beş Balık”da toplanmış. Burada Kurt Dağı’nın ışığına benzer ışıklar yakarak tekrar saadete kavuşan Türkler, avdan ve zaferden döndükleri zaman geceleyin çay kenarlarında çıralar yakarak saz çalıp oynamayı adet edinmişlerdir. Efsanenin şu son hatırası ile çıralı şimdiki Türk oyunları arasında bir inancın r’bıtasını (ilgisini, bağını) düşünmek neden yanlış olsun?
Bitlis, Van taraflarında bazen gece çok büyük bir ateş yakıp etrafında elele halka kurmaksızın peşi peşine ve davul zurnaya ayak uydurarak, hem her biri elinde bir yanar çıra olduğu halde daire çizerek adeta hûşû için de ibadet ediyormuş görünürler. Ara sıra ateşe dönüp içine girecekmiş gibi hız alıp gerilerler. Çırası sönen ona ateş çarptırarak tekrar tutuşturur. Bu sûret’ (görünüşte, yalandan) ayin şafak sökene kadar sürer. Tarikat gösterisi olmalıdır.