Safranbolu yöresinin düğünlerinde saz takımı zilli maşa, darbuka, tef ve bir de türkücülerden ibarettir. Yaşlı kadın statü ve ekonomileri eş değer kadınları karşı karşıya getirerek oyun oynamalarını sağlar. İki kadın karşılıklı dururlar. Vücutlarında hiçbir hareket yoktur. Sadece kollarını aşağı yukarı indirip kaldırarak çalgıya ayak uydurmaya geçerler. Bu oyunun havası, çeşitli figürler ve kıvrak vücut hareketleri yaptıracak tartımda değildir. Türküsü, pek sade ve hareketsizdir. Hicaz makamında ve “düyek” usulünde yakın bir tartımda olup, nağmeler gösteren bir tavrı vardır. Türküsü şudur:
Yandım oğlan yanıyorun
Her sözüne kanıyorun, yanıyon aman
Salla mendil varıyorun
Cilvelinden sanıyorun, yanıyon ama
Uzun boy ederler
Kısayı yan ederler, yanıyon aman
Orta boyun üstüne
Her gün bir kan ederler, ölüyon aman
Bu türkü mahallî şiveyle yazılsa, meselâ ikinci kıtası şöyle olurdu:
Uzun boy edele
Gısayı yang edeelee, yanıyonğ aman
Orta boyunğ üstüne
Her gün bir gan edeelee
Şu da bir başka türküdür:
KOCA ADAM
Koc’adam harman ister
Dizine derman ister, ölüyon
Utanmaz sakalından
On beşinde kız ister, ölüyon
Koc’adamın sarması
Sandım odun yarması, ölüyon
Delikanlı sarması
Zemheri furtunası, ölüyon
Şu türkü de “Koca (yaşlı) adam” üzerine düzülmüştür:
Koc’adamın sakalını yoldursam
Yoldursam da kıl torbaya doldursam
Koc’adamın delkanlıya dödürsem
Koc’adamın üç kızı var ben gibi
Bir oğlu var daldan kopmuş gül gibi
Beni anam verivermiş kör gibi
Koc’adama kutnu entar(i) uymamış
Uymuş emme delkanlıya dönmemiş
……………………………….
Sürtüne sürtüne geldi bir koca
Koynuma girmeden ışıdı baca
Gençliğim gitti benim bu gece
Urgan verin koc’adamı bağlayın
Bağlayın da anam evini boylayın
Hem ağlayın, hem derdime yanayım
Koc’adama döşek serdim gül gibi
Atladı da geçiverdi kör gibi
Sabah baktım eşeyvermiş göl gibi
Bu “Koca Adam” türküsü düğünlerde pek meşhurdur. Çalgıcılar deyişlerin m’n’sına göre tavır takınırlar. Genç kızların yaşlı erkeklere verilmesinden doğan duyguları terennüm eder.
Gece düğünleri, gündüz düğünlerinden daha neşeli geçer. “Oyun çekici kadın”, genç kızları da tutup kaldırır. Genç kızların nazlandıkça çalgı takımı şunun gibi:
Hadi gızım oynayıve
Göbeğini sallayıve
Yahut da:
Oynayalım oynayalım
Yazıköy’ü boylayalım
Şu şehirde durmayalım
Kaştan gözden anlayalım.
Gibi türkülerle kızları oyuna kışkırtırlar. Bu oyunlar, bilenin de bilmeyenin de oynamak zorunda olduğu oyunlardır. Asıl oyun, düğün evine önceden tutulmuş, yahut da düğüne hatır için gelmiş memleketin belli başlı tanınmış çengilerince yürütülüp, onlara mutlaka birer bahşiş verilmesi âdettir.
Darbukacı, oyuna bunların çıkacağını, mekam ve oyunun değiştiğini anlatan sert ve kesik kesik bir ağızla darbukasıyla birlikte il’n eder. Herkes susar, bütün gözler çengilere yönelir. Oyun çekici kadın, onları da birer birer ortaya çıkarır. Çengiler, bir genç kızdan bile daha fazla nazlanarak türlü özürler dilerler. Onların bu hâlini “işlerinin, mesleklerinin aranağmesi” gibi sayanlar çoktur.
Çengi oyunlarının birçok çeşidi bulunmakla beraber başlıcaları şunlardır: Amâni, Aç Kapı, Kaşık Oyunu, Genç Osman, Çıtırdağ.
Safranbolu’da ayrıca çiftetelliyi andıran nice göbek atmalı oyunlar da vardır. Bu şarkılı çeşitlerden, Çargâh makamını düşündüren seyri ve söyleniş tarzıyla aşağıdaki türkü hoştur:
Ben yârime Kalaaltı’nda kavuştum
Öptüm, koktum, hel’llaştım, barıştım
Y’r aşağı, ben yukarı savuştum
Fes bir yana avrukalar düzgündür
Aman aman aman aman düzgündür
Uyku gelmiş, kara gözler süzgündür
Aynı makamla söylenen bir başka türkü de şudur :
Yüksek konaklar da kadil mi yanar
Öksüzün başına devlet mi konar
Herkes sevdiğine böyle mi yanar?
Dumanın dağlara ağıyor benim
Sevdiğim ellere kalıyor benim
Aranağme
Yüksek konaklarda kahve bişürür
Kahvenin köpüğün yere düşürür
Kınalı parmak ucu fincan devşürür
Nakarat ve Aranağme
Düğün evinde bu türküleri söyleyen ve bu oyunlara kalkan çengi kadınları, icabında herkes dağıldıktan sonra hususî şekilde de oynatırlar.
Salı günü ikindiden yatsı sonlarına kadar türkü ve oyunlarla eğlendikten sonra “Helôsa” başlar ve bu geceye “sağdıç gecesi” denilir. Bu gecenin son gösterisi olarak sağdıcın başı üstünde (pırıl pırıl mumlarıyla ve Kabem türküsü söyleyerek) tutulan “sini çevirmesi” sahnesi hoş bir toplantı sonu teşkil ederse de içinde raks unsuru yoktur. Ertesi gün kına gecesinde de tekrarlanan “sini çevirmesi” sahnesinde tepsi bu sefer mumlarla ışıldayan manzarasıyla gelinin başında tutulur ve başka oyunlar oynanır.
Oyunun şehir düğünlerindeki rolü, böylece belirli şart ve anlara bağladır. Hem de, her gencin oyuna katılabilmesi imkânı ile, çağımızda yalnız kadınlardan çengi denilen esnaf oyuncuların yurdun dört bir bucağında (kazanç kaygısı fakat aynı zamanda da tecrübe ve üstün başarıyla) önemlice bir toplam sayı tutmaları iki ayrı keyfiyet ve konu hâlindedirler.
KÖY DÜĞÜNLERİNDE OYUN:
Safranbolu ilçesinin (günümüzde Karabük iline bağlı) 207 köyündeki oyunlar az çok farklı şartları haizdirler. Kasaba oyunlarını andırırlarsa da, makam ve tavır farkları daha ilk temasta göze çarpıverir.
Takımın oyuncusuna köçek denilir ve bu, bir bakıma çenginin karşılığıdır. Kazanç için çalışan erkek oyuncudur. Köçekler, basmadan veya kefen bezinden yapılma kısa ve kırmalı bir entari giyinerek göğüs ve göbeği parça ve kırpıntılarla iyice şişirirler. Al entarinin üstüne sırmalı veya sırmasız cepken ve yelek giyerler. Kazanç için taşradan gelip giden gezgin esnaftan katiyen değillerdir. İşe yatkınlık gösteren becerikliler, yine yerli halktan ehil kıdemliler tarafından yetiştirilir. Tabiatıyla da, köçekliğe yarayacak bir imkân kendilerine o yaşlı usta oyuncularca aşılanır. Öğreticilerin tanınmışlarının, üstlerinin hep anılmış olduğu biliniyor. Bostan bükülü “kemençe Ahmet” bunların son tanınanlarından biriymiş. Bu adam yetiştirdiği köçeklerin bedenî bedeninin kıvraklığa alışması için güç idmanlar yaptırmış. Söz gelimi; dönerken başları dönmemeye alışsın diye her birini koca zembillere koyup, zembilin sapında tavana asar ve hızla döndürürmüş. Çıraklar da, onu bu belki de hiç öncesi olmayan sırf şahsî tarzlarından dolayı hayranlıkla görüp usta bilir, ustanın da gençlikte aynı zembil idmanından geçip geçmemişliğini soruşturmay her halde akıllarından bile geçirmezlermiş. Safranbolu’da köçek yetiştiren köylü ustaların hâlâ varlığı tahmin edilebilirse de, içine insan alabilecek zembillerden yapanların artık kalmadığı muhakkaktır!
Köçek, mutlaka tüysüz ve yakışıklı delikanlılardan seçilir. Saçları uzatılır. Enseye ustura vurularak onların t’biriyle ense “kaymak gibi” meydana çıkarılır. Kaşlara, ustura ve ibrişimle çekidüzen verilir. Yüzdeki ayva tüyleri de ibrişimle yolunarak allık ve aklık sürülür. Suratın ak ve pürüzsüz görülmesi şarttır, bütün bunlarda makyaj sanatının Şark’a has başlangıcını görmektir.
Davulcunun giyimi de ayrı bir konudur. Ayağına; kaytan zıhlı, kara çuha veya satenden zıpka şalvar giyer. Topukta kalçaya kadar dar ve bacaklara yapışık, oturma yeri ile ön kısmı bol, kırmalı ve kabarık bir şalvardır. Bunun ayak kısmının üstünden diz kapaklarına kadar, çamurluk veya tozluk geçirilir, ayağında yemeni denilen, altı kabara çivili, bir çeşit deri yahut rugandan ayakkabı bulunur. Davulcunun üzerinde alpaktan yapılıp bele kadar inen bir entari bulunur. Onun üstüne şal veya Trablus kuşağı sarılıp daha üstüne de beş – altı gözlü silahlık kemeri tokalanır. Kemerde teke kulak bir saldırma, bıçak yer alır, yahut da kama sokulu bulunur. Entarinin üstüne, açık önlü, yünden peşli ve bir sürü gümüş – savat düğmeli çuha yelek giyer. Köstekli ve çifte kapaklı eski usul gümüş saat giyimin gösterişini ayrıca artırır.
Sakal çıkmaya başlayıp da yüzleri kırışan köçekler, sonradan işi davulculuğa döktükleri için, bu yolda yetişen davulculardan bazıları da saç bırakmakta devam etmişlerdir. Fakat, ekseriyetle tepelerine alından itibaren kestirerek arka ve şakaklarında saç bırakırlar. Eskiden poşu sarılı fes giyerlerdi ki, bunun yerine şimdi kasket almıştır.
Bazı köyler, davul – zurnadan başka kasabadan da çalgı takımı getirirler (keman, gırnata, ud ve başka sazların birlikteliği). Bu esnaf çalgıcılar, köy havalarından başka plaklardan kapma parçaları da kulaktan dolma çalarlar.
“Pazartesi” gün ve gecesinde düğün evinden olan kadınlar kendi meclislerinde türkü ve oyunlarla eğlenirken, erkekler de ayrı içkili âlemlerinde köçek ve hatt’ kadın oynatırlar. Asıl davul – zurna ve saz takımları erkeklerin tarafındadır.